Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, basın toplantısında partisinin komisyondan ayrılma kararını şu sözlerle açıkladı: “Bu komisyona katılımımız; devletin bilgisine, istihbaratına ve varsa stratejisine hâkim olmak, paydaşların niyetlerini birinci elden gözlemlemek, kamuoyunu doğru bilgiyle buluşturmak ve milletimizi algı yönetimiyle değil hakikatle muhatap kılmak içindi. Ancak gelinen noktada AKP-MHP ortaklığının teklifleri ile komisyonda alınan karar, vicdani ve milli anlayışımızla bu komisyonda duramayacağımızı göstermiştir.”

Komisyon, 21 Kasım’da yaptığı oylamada İmralı Adası’na giderek PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşme kararı aldı. Oylamada AKP, MHP, Demokrat Parti, TİP ve EMEP “Evet” oyu kullanırken, CHP ve Yeniden Refah oylamaya katılmadı. DP, DSP ve Hüda Par “ret” oyu verirken, Yeni Yol Grubu üyelerinden bazıları çekimser oy kullandı; daha sonra heyete üye vermeyeceklerini açıkladılar.

Uysal, kararın gerekçesi olarak, AKP ve MHP’nin siyasi hedeflerini ve sürecin yönetimini eleştirdi: “AKP iktidarı ve ortağı MHP’nin stratejileri çerçevesinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasını göz ardı eden yaklaşımlara ve PKK liderinin bazı çevreler tarafından Kürt kökenli vatandaşların tek temsilcisi hâline getirilmesine karşıyız.”

DP Genel Başkanı, partilerinin bundan sonra sürece katılmayacağını kamuoyuna bildirdi.

Uysal'ın açıklamasının tamamı şöyle:

"Öğretmenler Günü'ne denk gelen bu açıklamamızın başında belirtmek isteriz ki bizler Aybüke Öğretmen'in, Necmettin Öğretmen'in hukukunu koruma sorumluluğu ile hareket ediyoruz. Vesilesiyle şehit öğretmenlerimize rahmet diliyoruz. Bizler, her birinin hikâyesi, katli ile vicdanı sızlayan bizler, onların kemiklerini sızlatmamak için mücadele ediyoruz.

Türkiye, dün, kuruluş ve kurtuluş döneminde olduğu gibi bugün de etnik bölücü siyaset, onu besleyen Sevr gayreti ve bunun nihayetinde ortaya çıkan terör ile mücadele etmektedir.

Ülkemizin kırk yılı aşkındır başına musallat olan PKK terör örgütü, aslen ‘I. Paylaşım Savaşı’ olarak adlandırılan Birinci Dünya Savaşı’nda bir vekaletle bu paylaşımdan nemalanmak isteyen ‘etnik bölücü gayret’in silahlı aşamasıdır.

Kırk yılı aşkın süredir ülkemizi bölmek, bununla da kalmayıp komşu ülkelere ‘getirilen/getirilecek’ demokrasi sonrası istikrarsızlıklardan yararlanarak o ülkelerden bölünecek bölgelerle birleşmek gayesi ile askerimize, polisimize, korucumuza, öğretmenlerimize, köylümüze, kundaktaki çocuklara kurşun sıkan, en çok da mensup oldukları ve mesul olduklarını iddia ettikleri Kürt kökenli vatandaşlarımıza zulmeden PKK, yakın zamanda iktidar destekli büyük bir propaganda ile ‘silah’ bıraktığını ilan etmiştir.

Dahası bu yeni süreci yürüten, PKK’lılarla el sıkışan, 2023 sürecinde aslında kendi masalarının altında sakladıkları siyasi yapıyı masanın başına oturtan, yetmezmiş gibi bebek katiline “kurucu lider” diyenler, 2023 Seçimleri'nde Altılı Masa'nın sağında solunda PKK olduğunu söyleyen, bebek katilini serbest bırakacak olmakla bizleri itham eden iktidar partisi ve ortaklarıdır.

AKP/MHP/DEM eliyle yürüyen süreç, etnik bölücü siyaset cephesinden bir stratejik manevra, AKP iktidarı cephesinden ise geçmişte başta çözüm süreci denen planda olduğu gibi aslında kaybettiği oyları başka sahalardan ikame etme teşebbüsüdür!

"Etnik bölücü siyaset’ileri bir faza geçirilerek sürdürülecektir"

Bu adı konulamayan ‘süreç’ AKP sözcüleri tarafından aksi iddia edilse de ‘kayıt ve şarta bağlı’ müzakere süreci, Yeni Anayasa ile zaman ayarlıdır! Etnik bölücü hareketlerin nihai programı değişmez!
Artık değişen uluslararası ve bölgesel şartlar dolayısıyla kirlenmiş “PKK” adı altında sürdürülemez noktaya gelmiş ‘etnik bölücü siyaset’ ileri bir faza geçirilerek sürdürülecektir.

Türkiye sınırları içinde teknolojik gelişmelerle birlikte güvenlik güçlerimizin alan hakimiyetini sağlaması ile etkisizleşen PKK, özellikle iç savaş sebebiyle Suriye’de oluşan iktidar boşluğu neticesinde ABD gözetiminde otonom bir alan inşa etme fırsatı yakalamasıyla stratejik odaklanmasını Suriye’ye kaydırdığı bir dönemde bu süreç başlamıştır. Bu gerçekler ortadayken iktidar yalnızca Erdoğan'ın 'bir dönem daha'sı için bir strateji geliştirmiş, uygulamaya koymuş, kendi geleceğinin hesabını yapmıştır.

"AKP iktidarı ve Cumhur İttifakı’ndan doğru sonuç çıkması beklenmez, beklenemez!"

Bir kez daha hatırlatmak gerekir ki Türkiye Cumhuriyeti'nde tek bir ayrımcılık vardır; hak ile haksızlık, iktidar ile muhalefet, doğru ile yanlış arasında… Türkiye’nin birliği, huzuru ve istikrarından ziyade her şeyin merkezine ‘bir kişinin’ iktidarının devamını koymuş AKP iktidarı ve Cumhur İttifakı’ndan doğru sonuç çıkması beklenmez, beklenemez!

Türkiye’de her bir sorunun çözümü ancak ve ancak daha fazla hürriyet, daha fazla adalet, AKP’nin müsaade ettiği kadar demokrasi ile değil ‘işleyen tam demokrasi’ ile mümkündür! Amaç milyonlarca vatandaşımızın üzerinden PKK vesayetini kaldırmak olmalıyken PKK’nın isim ve ambalaj değiştirerek vesayetinin kurumsallaşmasını sağlamakla, teröristbaşı Öcalan’ın huzuruna çıkmakla hedeflenen huzur sağlanamaz!

Demokrat Parti olarak, bu milletin birliğini ve Cumhuriyet'in kurucu ilkelerini esas alarak siyaset yapan bir kadroyuz. “Terörsüz Türkiye Komisyonu”na temsilci verme kararımız; terör örgütlerine ya da karanlık yapılara zımni bir onay vermek değil, bilakis milletin gözü önünde, TBMM çatısı altında milletin sesiyle ve iradesiyle konuşma sorumluluğundan dolayıydı.

"Orada olmamız gerektiğine inanmıştık"

Tarihsel bir sorumluluk ve ilkesel bir tavırla sadece denetleyen olmanın dışında Milletimiz adına, Eren Bülbül’ün, Aybüke Yalçın’ın, Muhammed Fatih Safitürk’ün, Feyyaz Yumuşak’ın, Mehmet Genç’in, Şehit Korucularımızın, Polislerimizin, Askerlerimizin, annesin kucağında, kundakta öldürülen sabileri hesabını da sormak için orada olmamız gerektiğine inanmıştık.

Bu komisyona katılımımız; devletin bilgisine, istihbaratına ve varsa stratejisine hâkim olmak, paydaşların asıl niyetlerini birinci elden müşahede etmek; kamuoyunu doğru bilgiyle buluşturmak ve milletimizi algı yönetimiyle değil hakikatle muhatap kılmak içindi.

Biz Demokratlar, Cumhuriyetimizin kurucu aklının, ortak paydasının ve vatandaşlık hukukunun yıpratılmasına karşı durduğumuz gibi; terörün istismar ettiği tüm boşlukların kapatılması gerektiğine de inanıyoruz. Bu komisyon vesilesiyle; siyaset sahnesinde terör örgütlerinin dolaylı muhatap haline getirilmesine karşı çıkacak, devlet aklını yok sayan maceralara itirazımızı içeride kayda geçirecek ve siyaset kurumunu yeniden meşruiyet çizgisine çekmenin mücadelesini vermeye çalıştık.

"AKP-MHP ortaklığıyla alınan karar bu komisyonda duramayacağımızı bizlere gösterdi"

Ancak gelinen noktada AKP-MHP ortaklığının teklifi ile komisyonda alınan karar tarihi, vicdani ve daha ötesinde milli bir anlayışla bu komisyonda duramayacağımızı bizlere göstermiştir.

Terörist başının ayağına gitmek dahası Milletin verdiği temsil vazifesi dolayısıyla bir nevi Milleti de kendi evladının katilinin, bir hainin ayağına götürmek yanlışına karşı komisyondan çekildiğimizi beyan ve ilan ediyoruz.

Ne acı ki 64 sene evvel şehit Başbakanımız Menderes’in şahsında milli iradenin katledildiği İmralı bu kez de milletin vicdanının katline sahne olacak. Bu topraklarda birlikte yaşamanın asıl güvencesi, aidiyeti etnik ya da mezhebi temelde tanımlamak değil, hukuk ve vatandaşlık bağıyla tanımlayan anayasal düzendir. İşte bu anlayışla her bulduğumuz kürsüde Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hukukunu korumak için mücadele ettiğimiz gibi millî egemenliğin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında da bu bilinçle sorumluluğumuzu yerine getireceğimizi ifade etmiştik.

İşte buradan hareketle, kırk yıldır katliamlar ve terör eylemleri ile başta Kürt kökenli vatandaşlarımız olmak üzere on binlerce vatandaşımızın, askerin, polisin, öğretmenin, kundaktaki bebeklerin katili, eli kanlı bir örgütün elebaşının Kürt halkına hami edilmesine, tek meşru temsilci haline getirilmesine ve adeta kırk yıllık terör yöntemlerinin devletin hilafına, bölücülüğün tarafına bir kazanım gibi gösterilmesine itiraz ediyoruz.

Zafer Partisi: AK Parti, MHP ve DEM Parti üçlü ittifakı, ikinci ihanet sürecini yürütüyor
Zafer Partisi: AK Parti, MHP ve DEM Parti üçlü ittifakı, ikinci ihanet sürecini yürütüyor
İçeriği Görüntüle

"Öcalan’ın Kürt kökenli vatandaşlarımızın tek temsilcisi haline getirilmesine şiddetle karşıyız"

AKP iktidarı ve ortağı MHP’nin içlerinden attıkları “bir dönem daha” sloganı çerçevesinde AKP’nin kaybettiği oyları, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasını hiçe sayarak başka çevrelerden kazanma çabasına, bu çerçevede PKK terör örgütünün ve teröristbaşı Öcalan’ın Kürt kökenli vatandaşlarımızın tek temsilcisi ve hamisi haline getirilmesine de şiddetle karşıyız.

Milli Egemenliğin yaralanması, Milli vicdanın sakatlanmasına sebep olacak muhtemel böyle bir karar sonrası komisyondan çekilme tavrımızla, AKP-MHP-DEM ve PKK eliyle yürütülen ve siyasal hesaplarla buna destek verenlere, diğer siyasi partilere ve çevrelere karşı mücadelemiz devam edecektir.
Bu beyan mücadelemizin devam edeceğine dair kararlılığın ilanıdır.

"Etnik bölücü siyaseti ödüllendirerek ne Türkiye, ne de Erdoğan ve Bahçeli yol alabilir"

Bilinmelidir ki etnik bölücü siyaseti ödüllendirerek ne Türkiye, ne de Erdoğan ve Bahçeli yol alabilir. Türkiye, yeniden Cumhuriyet’in kurucu değerlerine, eşit vatandaşlık ilkesine ve hukukun üstünlüğüne yöneldiği ölçüde; toplumsal barışını pekiştirebilir, birliğini tahkim edebilir. Demokrat Parti olarak inancımız odur ki; bu topraklarda birlikte yaşamanın asıl güvencesi, aidiyeti etnik ya da mezhebi temelde değil, hukuk ve vatandaşlık bağıyla tanımlayan anayasal düzendir. İşte bu anlayışla, millî egemenliğin tecelligâhı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında, millet adına, millet için ve milletle birlikte siyaset yapma sorumluluğumuzu yerine getiriyoruz."

Kaynak: Haber Merkezi