MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin TBMM’de düzenlenen grup toplantısında konuştu. MHP Lideri Bahçeli’nin gündeminde Terörsüz Türkiye süreci, ‘Cumhur İttifakında çatlak’ iddiaları, 29 Ekim Resepsiyonu ve Gazze’de yaşananlara değindi.
Sürece yönelik TBMM’de kurulan komisyona çağrıda bulunan Devlet Bahçeli, “Karşımızda asla duramazlar, bir kez daha ve ısrarla söylemem lazım gelirse, Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan ve ilk elden ihtiyaç duyulan mesajları alması süreci çok daha güçlendirecektir. MHP, böyle bir heyete katılmaya hazırdır” dedi.
‘Cumhur İttifakında çatlak’ iddialarına da yanıt veren Bahçeli, “; Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur ittifakı arasında Terörsüz Türkiye hedefi etrafında ne bir görüş ayrılığı ne de siyasi bir ihtilaf asla, kat’a söz konusu değildir” ifadelerini kullandı.
Bahçeli’nin konuşması şöyle:
“Sudan’da işlenen insanlık suçlarını kınıyorum”
“Çağımızın öne çıkan en mühim sorunu sürekli tırmanan çatışmaların, hız kesmeyen ekonomik tartışmaların, devamlı genişleyen ticaret ve hibrit savaşların yol açtığı küresel huzursuzluk sarmalıdır. Coğrafyaların tansiyonu kaygı verici seviyededir. Askeri ve siyasi anlaşmazlıkların dalga boyu oldukça yüksektir. Maalesef sağduyunun saf ışığı ve taze nefesi kesilmiş haldedir.
2023 tarihinden bu yana Sudan’da hüküm süren hükümet güçleri ile hızlı destek kuvvetleri arasında devam eden iç savaşın ağır bedelini maalesef sivil halk canıyla, kanıyla ödemiştir. Maruz kaldıkları vahşet maalesef Gazze’yi aratmayacak düzeydedir. Siyasi ve ekonomik merkezli, aynı zamanda dış tayzikli kanlı boğuşmaların Sudan’ın egemenliğini tehdit ettiği ortadadır. Sudan’da işlenen insanlık suçlarını kınıyor, bu ülkenin birliğe, dirliğe, iç barış ve huzur ortamına bir an evvel kavuşmasını temenni ediyorum.
Kapalı devre siyaset ve düşünce içerisinde çırpınarak sonunda durgunluğa boyun eğenlerin temasları, anlayışları anlatımları, sorun çözme iştahları, empati bağları zayıftır. Bu nedenle peşin hükümlerin tutsağı olmaları bir hayat gerçeğidir. Biz, doğru yerden, doğru mevziden bakarak ne gördüğümüzü ve nasıl gördüğümüzü peşin yargıların çekim alanına kapılmadan söylüyor ve paylaşıyoruz.
Baktığımız yer milletimizin engin bakış noktası, haysiyet ve hassasiyet çizgisidir. Bugünden gördüğümüz ayrıca tarihin yaşanmış gerçeklerden damıtılarak gösterdiği hakikat ise; huzurlu, umutlu, güvenli, gelişmiş, barışçıl ve refah içerisinde serpilen büyük ve süper güç Türkiye’nin mimarisidir.
Bu mimarinin inşa ve ihyası yalnızca siyasi sorumluluğumuz değil, gelecek nesillere, geleceğin ümit olan torunlarımıza vefa borcudur. Türk yönetim tarihinin ve geleneğinin akla dayandığı bilinmektedir. Aklın hayal kırıklığını önlediği, toplumun umutlarına nitelik, devletin hedeflerine içerik kazandırdığı hep söylenmiştir.
Biz aklımızı kullanarak inancımızı ve irademizin bayraktarlığı altında toplanarak, doğruya bağlılığımızı, uzlaşmanın bereketiyle temellendirip, önümüze çıkan engelleri teker teker aşacağız.
Özellikle ifade etmek isterim ki; aynı yerde bulunmak, aynı yerde olmanın göstergesi değildir.
Hayat ve siyaset adeta kafa karıştıran ters akıntılarla dolu bir denizdir. Sabır, sebat, metanet, muhabbet ve olgunluk ise akıl çelen arsız köpükleri göğüsleyen birer yalçın kayalıktır.
Yılan, yorulan, ürken, sinen, korkan, kaçan, saklanan değil sorunlara meydan okuyan, cesaret ve dirayetle yalçın kaya gibi duracağız. Başka gemilerin dümen suyuna kapılmadan, alabora olmadan, fırtınalı denizleri birer birer aşmanın kalıcı barış ve huzuru sağlamanın şaşmaz ve sarsılmaz amacındayız.
“Terörsüz Türkiye huzur ve barış içerisinde yaşayan mutlu Türkiye’dir”
Maksadı bulanık, bakışı dağınık, iradesi çarpık, iddiası güdük, itibarı sönük gibi kimi çevrelerin terörsüz Türkiye hedefini sabote etme çabası duygusallıkları kaşıyarak provokasyonlara çeşni olma gayreti, bizim nazarımızda yok hükmündedir. Terörle anılan bir ülke olmaktan hızla kurtuluşun, adım adım ilerlediği şu günlerde, terörsüz Türkiye seferini durduracağını zannedenlerin, buna dair siyasi plan yapanların üzerinde durdukları zemin kaydıkça daha çirkefleşmeleri beklenen bir durumdur.
Fitnenin, fesadın borusunu çalanlar aynı zamanda terörün yanında, yöresinde kurnazca hizalanan aymazlar ve ahlaksızlar korosudur. Ok yaydan çıkmış, kutlu hedefe kilitlenmiştir.
Terörsüz Türkiye ayağındaki paslı zincirleri kıran muktedir Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye huzur ve barış içerisinde yaşayan mutlu Türkiye’dir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, çalışmalarının sonuna gelmiştir. Bu komisyon 5 Ağustos 2025 tarihinden bugüne kadar gayet verimli, yapıcı, sorumlu ve iyi niyetli toplantılarını gerçekleştirmiştir.
“PKK’nın kurucu önderliğinin görüş, düşünce ve kanaatleri alınmalı”
Ümit ediyorum ki bu kapsamda belirlenecek ve çerçevesi çizilecek yol haritası mucibince hukuki, siyasi ve demokratik atılımlar geniş bir mutabakat düzleminde temin edilecektir.
Elbette PKK’nın kurucu önderliğinin son düzlükteki görüş, düşünce ve kanaatleri alınmalı, konuyla ilgili günlerdir yapılan kısır tartışmalar sonlandırılmalıdır.
İmralı ile Edirne ihtilafı çıkarmanın, terörsüz Türkiye hedefini baltalamanın, arayış ve anlayışında olan bazı medya kuruluşlarının sipariş ve sivri görüşleri seslendiren sözde uzmanların nereye hizmet ettiklerini çok iyi biliyoruz.
Hem Öcalan’ın hem de Demirtaş’ın arasına mayın döşemek suretiyle terörsüz Türkiye adımlarını kösteklemeye çalışanların potansiyel hazımsızlıklarını görüyor, hiç kimsenin bu oyuna gelmeyeceğini değerlendiriyoruz.
Bahçeli’den CHP’ye tepki
Atatürk’ün partisini Ankara’dan uzaklaştırıp, önce Saraçhane’ye, sonra Silivri’ye ardından da Batı başkentlerine telkin ve temkinlerle sürükleyen hatta hapseden cahil, köksüz, kimliksiz ve iş birlikçi güruhun kurguları ve kumpasları şüphesiz boşunadır.
Sosyalist CHP’yi ikna edebilirler ama Türkiye’yi ikna edemezler. Karşımızda asla duramazlar, bir kez daha ve ısrarla söylemem lazım gelirse, Meclis’te kurulan komisyondan seçilecek milletvekillerinin İmralı’ya giderek ilk ağızdan ve ilk elden ihtiyaç duyulan mesajları alması süreci çok daha güçlendirecektir.
“MHP, heyete katılmaya hazırdır”
MHP, böyle bir heyete katılmaya hazırdır. Korkuya, kaygıya, çekinmeye, çelişkide bocalamaya gerek yoktur. Bugüne kadar İmralı sözünü tutmuş, açıklamalarının arkasında durmuştur. Nitekim 27 Şubat barış ve demokratik toplum çağrısının devamındaki gelişmelere dikkatle bakılırsa ne demek istediğim gayet berrak bir şekilde idrak edilecektir.
En son olarak 26 Eylül 2025 tarihi itibarıyla bir grup PKK’lının ülkemizden ayrılması, müftesin örgütün tamamen çekildiğini duyulması terörsüz Türkiye hedefinde kayda değer gelişmelerin tezahür ettiğini gözler önüne sermiştir.
“PKK’nın başka bir bedene girerek varlığını sürdürmesi Terörsüz Türkiye hedefleriyle ters düşecektir”
Bölücü terör örgütünün örgütsel varlığı lağvedildikten sonra örgüt elemanlarının SDG/YPG’ye silahlarıyla birlikte katılmalarını, bu terör örgütü yapılanmasının Suriye merkezi yönetimiyle entegrasyon müzakereleri devam ederken ayrı bir tümen kurma taleplerini milli güvenliğimize doğrudan bir tehdit olarak değerlendiriyoruz.
PKK’nın başka bir cinayet ve melanet bedene girerek varlığını sürdürmesi Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge hedefleriyle ters düşecek, baştan ayağa çelişecektir.
Türkiye’mizin ve Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüne karşı oluşacak yakın tehlikenin bire bir takibiyle birlikte sahada önüne geçilmesi akut bir ihtiyaç olarak karşımızdadır.
“MHP ve Cumhur ittifakı arasında siyasi bir ihtilaf söz konusu değildir”
Şunu da herkesin bilmesinde yarar görüyorum; Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur ittifakı arasında Terörsüz Türkiye hedefi etrafında ne bir görüş ayrılığı ne de siyasi bir ihtilaf asla, kat’a söz konusu değildir.
Ne tuhaf bir garabet haldir ki, Cumhur İttifakı’nda sürekli kriz izi sürüyorlar.
Çatlak var demekten bıkmadılar, cam çerçeve kırıldı demekten usanmadılar, koptu kopacak, bitti bitiyor yalanlarından hiç dönüş yapmadılar.
Biz çeliğe su verdikçe, biz vatan ve millet aşkında tek yürek oldukça, CHP’sinden diğer muhalefet partilerine, yarım porsiyon aydınlardan fikri saplantı içinde sarkaç gidip gelen fuzuli yorumculara, bir kısım köşe yazarıyla sosyal medya tetikçilerine kadar niyet okuyucuları papatya falı açıyorlar.
Çünkü 15 Temmuz’un karanlık gecesinde kutup yıldızı misali parlayıp meydanlarda anıt gibi kurulan böylesi ahlaki ve fazıl bir siyasi ittifaka bünyeleri alışkın değil, akılları almıyor, seciyeleri bir türlü yetmiyor.
Eniği cücüğü, ipsizi sapsızı, yandaşı yoldaşı Cumhur İttifakı çöktü çökecek derken ne hikmetse yorgunluk emaresi göstermediler.
“Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin Türkiye’yi yorumlama biçimleri faklıdır”
Cumhur İttifakı’nı oluşturan partilerin tüzel kişiliği, dünya görüşleri, siyasi mazileri, küresel gelişmeleri ve Türkiye’yi yorumlama biçimleri tabiatıyla faklıdır, bu da son derece doğaldır.
Fakat Cumhur İttifakı’nın hepsinden önemli, belki de inatla üzeri örtülmek istenen bir özelliği ise Türkiye ve Türk milleti sevdasının aşılmaz kalesi, hesabi değil hasbi ve harbi birlikteliğin serdengeçti iradesi olmasıdır.
Cumhur İttifakı bayraktır, vatandır, millettir, dünyayı Türkçe okuyan, ihanete ve zulme kahramanca direnen Kızılelma ruhu, İ’la-yı Kelimetullah şuurudur.
Bahçeli’den 29 Ekim Resepsiyonu ve Anıtkabir açıklaması
29 Ekim tarihinde Anıtkabir’e niye gitmemişim, Külliye’deki Cumhuriyet resepsiyonunu neden protesto etmişim.
Yok Kıbrıs politikasında derin anlaşmazlık varmış, yok gözünün üstünde kaşın varmış, yok öyleymiş yok böyleymiş.
Geçiniz beyler geçiniz, iddia sahiplerinin hepsi çuvalladı, yine ters köşeye yattı, zahmet olmazsa sahte ve kaotik görüşlerinizi Cibali Karakolu’na gidip anlatın.
Galata Köprüsü’nü satarken yakayı ele veren Sülün Osman hayatta olsaydı bu kadarına da pes doğrusu diyerek tasını tarağını topladığı gibi terki diyar eylerdi.
29 Ekim’de Anıtkabir’e gitmemizin nedeni insani bir halden kaynaklanmış olamaz mı? O gün için özel bir durumla muhatap kalmamız ihtimal dışı mı?
Bundan dolayı belki de turnusol kağıdı gibi kimin kiminle iş çevireceğini, ne söyleyeceğini, kafasının içindeki spekülasyonların deşifresi için bir imtihan vesilesi, bir test vetiresi, bir öğrenme veçhesi olarak görmüş ve düşünmüş olamaz mıyız?
Anıtkabir’e haydi gidemedik, peki resepsiyona katılınca bu defa da Anıtkabir’i protesto etmiş gibi takdim edilmeyecek miydik?
Anıtkabir’deki törene gitmeyince resepsiyona katılmak ne kadar doğru, dengeli ve isabetli bir davranış olarak değerlendirilirdi?
Peki Anıtkabir’e gitmeyip de koşa koşa resepsiyona katılanları, boy boy fotoğraf karesi servis edenleri görmemek ayıplı ve alçalmış bir çifte standart değil midir?
Ben az söyledim, tezvirata ve tefrikaya yatırım yapan güruh çok anlasın, eğer anlayabilirse, eğer takatleri yeterse.
Tilkiye sormuşlar, seni tavuk çiftliğine müdür yapalım mı?
‘Güleceğimi tutamıyorum, maaş falan da istemem, gönüllü çalışırım’ diye cevap vermiş.
Malum ve mahut çevrelerin 29 Ekim’deki tablodan mütevellit zannederim güleceklerini tutamadıkları da aşikârdır.
Tıynetini çok iyi bildiğimiz bir gazeteci, merhum Server Yesari Bey’in Hisarbuselik şarkısını dinlemeye ne derseniz diyerek, arada hadiseler var, MHP ile AK Parti’nin bağı kopar mı başlıklı bir köşe yazısını geçen Pazar günü kaleme almış.
Detaya girmeden şunu söylemeliyim ki, AK Partiyle aramızda bir hadise değil iki tarafı sımsıkı saran ve kuşatan bir hakikat vardır, akıl ve vicdanları ipotekli olanların bunu anlaması ise mümkün değildir.”




