Partisinin TBMM'de düzenlediği grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gündeme yönelik açıklamalarda bulundu.
KKTC Parlamentosu’nun toplanarak Türkiye Cumhuriyeti’ne katılması çağrısını yineleyen Bahçeli, 3 Ekim 2017 tarihli grup toplantısındaki “Şartlar oluştuğunda, tarih ve coğrafya dar geldiğinde Misak-ı Milli uyanacak, 81 Düzce’den hemen sonra 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır” sözlerini hatırlattı.
“Kıbrıs’ta federasyon tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur”
Bahçeli’nin konuşması şöyle:
Bizim siyasetimizin mana ve muhtevası, icra ve ifade muhtırası hiç kuşkusuz hakikatle temellenmiş, hakkın ve halkın müdafaasıyla temerküz etmiştir. Hakikat neredeyse biz oradayız. Buna da aralıksız ve aracısız devam edeceğiz.
Hakikatin tezahürü olan açık ve açıklayıcı sözlerimizi eğmeden, bükmeden, çelişkinin ve çekimserliğin yörüngesine girmeden seslendirmekten de vazgeçmeyeceğiz. MHP’nin özü doğru ve doğal, sözü dobra ve donanımlıdır.
Kıbrıs Türk’tür, Türk’ün öz vatanıdır! Federasyon tez ve tekliflerinin geçerliliği ve geleceği kesinlikle yoktur. Kıbrıs milli davamızdır, muhterem ecdadımızın alın teri, göz nuru, gönül suru, hatıra ve hafıza yurdudur. Bu haklı ve hakikatli davadan geri dönüş katiyen yoktur.
“Kıbrıs Türklüğünün kaderi bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır”
KKTC’nin 6’ncı cumhurbaşkanını seçmen maksadıyla geçtiğimiz pazar günü Kıbrıs Türkleri sandık başına gitmişlerdir. Seçmen sayısının 218 bin 313 kişi olduğu, bu seçimde katılım oranı yaklaşık yüzde 62,83 düzeyinde gerçekleşmiş, bu süratle CTP Genel Başkanı Sayı Tufan Erhürman kullanılan oyların yüzde 62,80’ini alarak yeni cumhurbaşkanı seçilmiştir.
KKTC’ye saygı, şükran ve takdirle anılacak hizmetleri geçen Sayın Ersin Tatar ise kullanılan oyların yüzde 35,77’sini alarak bu demokratik yarışta maalesef geride kalmıştır. Seçimlerin geçici sonuçları belli olur olmaz kamuoyu ile şu görüş ve değerlendirmemi paylaştım; KKTC’de yapılmış olan seçimin sonuçları çok az bir katılımla gerçekleşmiştir. Kıbrıs Türklüğünün kaderi bu katılımla temsil edilemeyecek durumdadır. Seçim sonucu, seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.
Bununla birlikte geride kalan haftada KKTC meclisinde Kıbrıs sorununa ‘iki devletli çözüm konulu’ öneri oy çokluğuyla kabul edilmişti. Cumhuriyet Meclisi’nin iradesi federasyon değil egemen eşitliğe dayanan iki devletli çözümün sağlanmasıdır.
“Herkesin aklını başına alarak Kıbrıs’taki seçimleri iyi okuması gerekir”
Alınan yaklaşımla bizim ortaya koyduğumuz görüş arasında esasen hiçbir fark yoktur. Maceri vicdana olan bu haklı tespitimizin akabinde cumhur ittifakından ‘çatı uçtu, vazo çatladı, görüş ayrılıkları ayyuka çıktı’ iddiaları ne kadar yaygın ve yoğun olsa da Türkiye’nin hak ettiği huzurlu, güvenli ve refah dolu günlere ulaşana kadar çatlama, patlama, uçma, kaçma veya niyet okuyuculuğundan münhem abuk subuk ifadeler hükümsüz ve asılsızdır. Fakat herkesin aklını başına alarak Kıbrıs’taki seçimleri iyi okumasını, federalizme giden mayınlarla dolu güzergahın ülkemize ve bölgemize nasıl yansıyacağını dikkatle tefsir etmesi halisane temennimdir.
Meselenin demokratik haklarla ve sandığa saygıyla alakası hiç yoktur. Zira mesele vatan meselesidir! Millet meselesidir! Beka meselesidir! Güvenlik meselesidir! Onur ve şeref meselesidir!
Kıbrıs’ta egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüme kapalı duran ve federasyon özlemlerine yeşil ışık yakan bir siyasi zihniyet ve iradenin geçmişin acı ve ıstırap veren olanlarını tekrar canlandırma ihtimali yabana atılmaması gereken yakın bir tehdittir. Kötümserler yalnızca tüneli görür, iyimserler tünelin sonundaki ışığı görür. Hakikat merciinden bakanlar da hem tüneli, hem ışığı hem de gelmesi muhtemel olan azgın tüneli görür.
“Kıbrıs bir adadan çok daha ötesidir”
Adeta kalıcı, adil, sürdürülebilir barış ve huzurun sağlanması için egemen eşitlik temelinde iki devletli bir çözümün vasat ve varlık bulması kaçınılmazdır.
Federasyona dümen kırmak demen Kıbrıs Türklüğünü asimilyon çarkında israf etmek, milli ve hukuki kazanımları tırpanlamak demektir. Buna da hiç kimsenin, hiçbir siyaset önermesinin hakkı yoktur.
Hatta bırakınız hakkı olup olmadığını Kıbrıs Türklüğünün Türkiye Cumhuriyeti ile ortak geleceğini dar boğaza sokmanın ihanet ve cinayet olacağını bilmek ve görmek mutlak bir gerekliliktir.
Güvenlik garantileriyle Kıbrıs’taki Türk askeri varlığını federasyon gevelemesiyle tartışmaya açmak için müsait zaman ve zemin kollayanların çabaları boşuna, hevesleri beyhudedir. Tarihi ve milli bir hakikatin hile ve hıyanetle dış bağlantılı ayak oyunlarıyla, Rumlara şirinlik yapan ucuz numaralarla tahribi diye bir şey söz konusu dahi edilmeyecektir.
Bunun önündeki aşılamayacak bariyer tarihtir, çekilen acılardır, Türk milletinin egemen ve hükümran mazisidir. Kıbrıs bir adadan çok daha ötesidir. Kıbrıs, doğu akdenizdeki sancak, Türk milletinin can damarı, Türk istiklal ve varoluş ruhunun siyasi, stratejik ve jeopolitik misyonudur.
Kıbrıs’ın güvenliği ve geleceği Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği ile bir ve ayrıdır. Bu kapsamda Kıbrıs Türk’tür, hep de böyle kalacaktır.
“81 Düzce’den sonra 82’nin KKTC olması artık hayat memat konusu haline gelmiştir”
Herkes aklını başına devşirip, hesabını buna göre yapmalıdır. Kıbrıs rahmetle andığım şehitlerimizin emaneti, Allah’tan uzun ömürler dilediğim Gazi ve mücahitlerin bunun yanında Türk mukavemet teşkilatının kurucu cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş’ın, merhum Fazıl Küçük’ün elbette Kıbrıslı Türklerin aziz yadigârı, namus timsalidir.
Tekrar ifade etmek gerekirse, KKTC parlamentosu acilen toplanmalı, seçim sonuçları ve federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyeti’ne katılma kararı almalıdır.
3 Ekim 2017 tarihli meclis grup toplantımızda demiştim ki; o zaman geldiğinde, şartlar oluştuğunda, misak-i milli uyanacak 81 Düzce’den hemen sonra 82 Kerkük, 83 Musul deme hakkının önünde hiçbir güç duramayacaktır.
Bu görüş ve hedefimize sonuna kadar bağlı kalmak kaydıyla, durumun aciliyetine binaen şimdilik kısmi bir revize yaparak diyeceğim şudur; 81 Düzce’den sonra 82’nin KKTC olması artık hayat memat konusu haline gelmiştir.
Kıbrıs’taki seçimlerden size ne? Diyenler kimin kundağına sarıldı, kimin beşiğinde sallandı bilemem ama biz vatanı namus bilen, Kıbrıs’ı da namus atletten soylu bir duruşun, sorumlu bir duyuşun bıçkın ve ülkücü seslenişiyiz.
Gazze açıklaması
İsrail geçtiğimiz pazar günü Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a hava saldırısı düzenlemiştir. Her ne kadar ateşkesin yeniden uygulanmaya başladığı açıklansa da imzasına ve taahhüdüne riayet ve sadakat göstermeyen bir haydut devletin tekrar savaş ve soykırım etabına dönmeyi planladığı ortadadır.
1967 sınırları ile başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız ve egemen bir Filistin Cumhuriyetinin kurulması hakkın ve hakikatin gereğidir. Mısır'da hayat bulan deklerasyon hukuken değilse bile ahlaken bağlayıcı mahiyettedir.
“Diyarbakır’da ‘Öcalan’a özgürlük’ yürüyüşünde kullanılan ‘düşman’ sözüne tepki”
Türkiye Devleti ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür. Terörsüz Türkiye hedefimiz bu edebi bütünlüğü korumaktır. Türk milletinin sinir uçlarına dokunan sözler barış ortamını sulandırmaya matuftur.
Kervan yoldayken olmayan ganimetin telaşına düşmek, buna heves etmek iyi niyetle izah edilemeyecek sapmadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu değerleriyle Türk milletinin dayanışma azmini kıracak hiçbir teklifin geçerliliği yoktur. Siyasi ihtirasla aşırıya kaçmak kimseye bir şey kazandırmaz.
“Anayasanın 66.maddesiyle ilgili polemik yapmanın sonu hüsrandır”
Devletimiz bellidir, Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Devlete ortak koşmak, rakip çıkarmak, otorite paylaşımını ümit etmek, demokrasiyi ufalayarak yerelleşmeye veya özerkliğe kılıf aramak sonu uçuruma açılan kontrolsüz arayışlardır. Bilhassa anayasal vatandaşlık ezberiyle Türklüğü etnik yapıya indirgeyerek anayasadan tasfiye emeli olmayacak duaya amin demekten farksız bir avunmadır. Anayasanın 66.maddesiyle ilgili polemik yapmak, hava koklamak, zemin yoklamak, kara propagandaya girişmek abesle iştigaldir, sonu ve sonucu da hüsrandır.
“’Ne Mutlu Türküm Diyene’ kenetlenmeyi ifade etmiştir”
Millet olma hali, onu oluşturan alt kültürlerin, lehçelerin ve hatta kimliklerin inkârı anlamını taşımaz. Bu açıdan Milliyetçi Hareket Partisi’nin millet anlayışı ötekileştirici ve uzaklaştırıcı değildir, hiçbir zaman da olmamıştır. Tamamen kültürel eksende dillendirilen “Ne Mutlu Türküm Diyene” seslenişi müşterek heyecan ve şuurda kenetlenmeyi temsil etmiştir. Bizim hiçbir zaman kimsenin kökeni veya mezhebini öne çıkaran, kaşıyan, reddeden, aşağılayan, engelleyen, yasaklayan bir zihniyetle yakınlaşmamız, buna çanak tutmamız hayal düzeyinde dahi mümkün değildir.
“İmralı sözünü tutmuştur“
Söylemek ve üzerinde durmak istediğim beşinci hakikat şudur: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Kürt kardeşlerim asal bir rol oynamışlar, sonraki yıllarda da kesinlikle yok sayılmamışlardır. Kürdü yok sayan milleti yok sayacaktır. Türk’ü hafife alan Türkiye’yi dinamitleyecektir. Türkiye’nin dinamitlenmesi mahvoluşun davet ve siparişidir. Devletimizin kuruluşundan sonra Kürtlerin yok sayıldığını, bunu yapanların da alçak olduğunu iddia eden dil alçalmış ve yalana batmış bir dildir. 27 Şubat İmralı açıklamasının hilafına yapılan arızalı ve yanlışa yorulması kaçınılmaz olan bayağı çıkışların “Terörsüz Türkiye” hedefini sakatlayacağı, böylesi aymazlıktan herkesin titizlikle uzak durması asla gözden uzak tutulmaması gereken bir ihtiyaçtır.
Söylemek ve üzerinde durmak istediğim altıncı hakikat ise şudur: Gazi Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ortak değeri, milletin sinesinden çıkan cevheri aslisidir. Atatürk demek; Cumhuriyet demek, istiklal demek, üniter devlet demek, esareti reddeden kahramanlık demektir. Terör örgütü PKK lağvedilmiştir. İmralı sözünü tutmuştur. Bu çerçevede ayrı bir ulus devlet, federasyon, özerlik hatta kültüralist taleplerin olmadığını, terör örgütünün anlam yoksunu haline geldiğini, kendisini feshetmesi gerektiğinin İmralı tarafından ilan edilmesi çok mühim ve bağlayıcı bir açıklamadır. Şimdi sırayı örgütün tüm bileşenlerinin silahları yakması veya bırakması almıştır.
SDG-YPG açıklaması
Suriye’de SDG/YPG’nin merkezi hükümete entegrasyon süreciyle ilgili görüşme trafiği ve olumlu seyreden müzakere etapları sıcak gündemin başındadır. Suriye’nin siyasi ve toprak bütünlüğüyle egemen bağımsızlığı Türkiye Cumhuriyeti’nin ihmal etmeyeceği politik ve diplomatik görüşüdür. Terörsüz Türkiye ile terörsüz bölge hedefine kardeşlik ve barışçıl diyaloglarla ulaşılacaktır. Bu hepimizin ortak geleceği adına teselli edici, gönül alıcı, umut verici, hayırlı ve mecburi bir gayedir. Aziz Atatürk’ün dediği gibi; "Türkiye’nin güvenliğini amaç tutan, hiç bir milletin aleyhine olmayan bir barış istikameti bizim düsturumuz olacaktır."