ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın merakla beklenen görüşmesi dün gerçekleşti. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran görüşme yaklaşık 2 saat sürdü. Erdoğan’ın, Washington'dan ‘memnun’ şekilde ayrıldıklarını belirttiği görüşme, iki ülke arasında nükleer enerji anlaşması imzalanmasıyla da sonuçlandı.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Erdoğan'ın oyları düşüyor, millete sığınmak yerine Trump’a sığınıyor. Millet merkezli değil, Trump merkezli siyaset yapıyor” diyerek eleştirdiği görüşmede, Gazze, Suriye, Rusya-Ukrayna savaşı ve F-35 savaş uçaklarının alımı gibi pek çok konu konuşuldu. Doç. Dr. Burcu Zeybek ve Doç. Dr. Abdullah Aydın Trump ve Erdoğan görüşmesini değerlendirdi.
Akademisyen Burcu Zeybek: ‘Saygı gören lider’ imajı güçlendi
İki ülke liderinin siyasal iletişim açısından değerlendirerek söze başlayan Burcu Zeybek, pek çok sembollere dikkat çekti. Fotoğrafların ‘güçlü liderlik’ ve ‘stratejik ortaklılığın sürdüğü anlamlarını taşıdığını ifade eden Zeybek, Trump’ın Erdoğan’ın sandalyesini çekerek yardımcı olduğu durumu şöyle değerlendirdi:
“Türkiye algısı açısından; ABD başkanının kendisine böyle bir jest yapması, ‘eşitler arası ilişki’nin ötesinde, ‘saygı gören lider’ imajını güçlendirmektir. Trump açısından: Bu kare, ‘pazarlıkçı ama aynı zamanda dostane’ imajına hizmet eder; özellikle ABD’nin Türkiye’yi kaybetmek istemediği mesajını içeriyor. Diğer yandan da ‘kontrol bende’ alt metnini barındıran bir güç jestidir. Fotoğrafın servis edilmesi, bu hareketin rastgele değil, bilinçli bir diplomatik sembol olarak kurgulandığını düşündürür.”
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Burcu Zeybek
“İsrail barışı fazla iyimser olur”
TRÇ ittifakının resmi bloklaşmadan ziyade, Türkiye’nin Batı’ya karşı elinde tuttuğu “stratejik bir kart” olarak işlev gördüğünü söyleyen Zeybek, “Trump’ın “Rusya’dan gaz alma” çıkışı, yalnızca enerji değil, olası Türkiye–Rusya–Çin yakınlaşmasına karşı stratejik bir uyarı gibi de okunabilir. Diplomasi açısından bakıldığında, TRÇ ekseni resmi bir ittifaktan çok, Türkiye’nin çok kutuplu dünyada manevra alanını genişletme arayışının bir yansıması gibi okundu bugüne kadar. Ama bu çıkışı son dönem de Bahçeli de yaptığı için resmi bir ittifak olasılığı önümüzdeki aylarda belli olacaktır” dedi.
Gazze’nin ana gündem maddesi olarak yer aldığı görüşmenin, “İsrail barışı açısından somut bağlayıcı anlaşmalar çıktığını söylemek şimdilik fazla iyimser olur” diyen Zeybek, “Ancak ortak niyet bildirimleri, yaptırım esnekliği sinyalleri, İsrail’in ilhakına karşı duruş gibi gelişmeler var. YPG konusunda ise, Türkiye’nin güvenlik taleplerinin Trump açısından diplomatik bir gündem başlığı olduğu; fakat bu taleplerin sahada anında karşılık bulup bulamayacağını hep birlikte göreceğiz” şeklinde konuştu.
Akademisyen Abdullah Aydın: “Müzakere siyasetinin göstergesi”
Trump ve Erdoğan görüşmesinin dünya siyaseti açısından ‘kritik’ önem taşıdığını söyleyen Abdullah Aydın, “Erdoğan artık dünya siyasetinin en tecrübeli ve etkili figürlerinden biri. Bununla birlikte uluslararası ilişkilerde mutlak zafer ya da mutlak mağlubiyet ancak büyük kırılmalarla mümkündür. Bu görüşmede de her iki tarafın belirli alanlarda ödünler vermiş olması muhtemeldir. Bu durum bir zaafın değil, müzakere siyasetinin göstergesidir” diyerek şöyle devam etti:
“Erdoğan–Trump görüşmesinin ekonomik açıdan yorumlanması da, Türkiye’nin yaşadığı bazı finansman sıkışıklıklarının gevşemesine ve daha uygun maliyetli kredi kanallarına erişimin kolaylaşmasına katkı sunabilir. Enerji ve ticarette ABD’den alınacak doğal gaz veya belirli vergi indirimleri bağlamında taviz söylemi isabetli değildir. Türkiye, fiyat ve tedarik güvenliği lehine olan koşullarda, istediği ürünü istediği kaynaktan alma esnekliğini koruyacaktır. AB süreçlerinde uygulanan belirli indirim ve düzenlemelerin benzerlerinin başka ortaklıklar için devreye girmesi de olağandır.”
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Abdullah Aydın
“Türkiye’ye en yakın senaryo şekillendi”
Gazze tartışmalarına ilişkin de konuşan Aydın, “Türkiye ile İsrail’in her iki tarafın da razı olabileceği bir denge noktasına yaklaşması mümkündür. Bu çerçevede Trump’ın, Netanyahu ile yakın ilişkisine rağmen, daha geniş bir uzlaşı hedefi doğrultusunda esneklik göstermesi olasılık dışı değildir. Suriye’de ise kontrolsüz bir Suriye yerine Türkiye’nin nüfuz alanını dikkate alan, daha yönetilebilir bir düzen tasavvurunun ABD nezdinde de daha makul bulunduğu kanaati güçlenmektedir. Şahsi değerlendirmem, ne Şara’nın bir başkasının adamı ne de mutlak bir muzaffer olduğudur. Esas mesele, sahadaki aktörlerin her birinin farklı Suriye tahayyüllerine belli ölçüde razı olmasıdır. Bu resimde Türkiye’ye en yakın senaryonun şekillendiği söylenebilir. İsrail’in saldırganlığına karşı Türkiye’nin soğukkanlı tutumu da bu stratejik resmin bir parçası olarak okunmalıdır” dedi.
Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin iç siyasetinde değişiklikler yaşanabileceğinin altını çizen Aydın, “Fakat bazı çevrelerin iddia ettiği şekilde ABD kaynaklı kapsamlı bir anayasa değişikliği beklentisi gerçekçi değildir. görüşme Türkiye–ABD ilişkilerinde daha pragmatik ve karşılıklı çıkar temelli bir dönemin kapısını aralayabilir. Fakat bu, Rusya ve Çin’le ilişkilerin feda edileceği anlamına gelmez. Türkiye’nin önümüzdeki dönemde çok vektörlü dış politika çizgisini, pazarlık gücünü artıran bir kaldıraç olarak kullanmayı sürdüreceği anlaşılmaktadır” dedi.