Kadınların, kadın oldukları için maruz kaldığı fiziksel ya da psikolojik şiddet hikâyelerine sosyal medyada ve haber bültenlerinde sıkça rastlıyoruz. Kadınlar kimi zaman gözü dönen bir eş tarafından kimi zaman da savaş ortamında şiddete, cinsel saldırıya maruz kalıyor. Şiddete maruz kalan kadın, korku, çaresizlik ve güvensizlik içinde yaşamını sürdürmeye çalışıyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünde uzman olarak görev yapan Yağmur Ertekin, “Ötekileri Görmek’’ kadın ve göç hikâyeleri kitabında göçmen kadınların yaşadığı şiddet olaylarına dikkat çekmek istedi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı: 19 eserin daha iadesini sağladık Kültür ve Turizm Bakanlığı: 19 eserin daha iadesini sağladık

“Savaşlarda, çatışmalarda, sınırlarda, evde, işte şiddete maruz kalan kadınların sayısı 700 bin ile 4 milyon kadın arasında değişiyor.”

Ertekin, “Savaşlar 20. yüzyılda 20 milyonu aşkın insanın yaşamına mal oldu. Büyük güçler arasındaki hegemonya mücadelesi milyonlarca çocuğu yerinden ederken bitmeyen kronik savaşların stratejik coğrafyada yer almasına yol açtı. Savaşlarda, çatışmalarda, sınırlarda, evde, işte hızla küreselleşen kadına yönelik şiddetle akıllara yerleşen 21. yüzyıl dünyasında kadın ticaretine ve istismara maruz kalan kadınların sayısı yılda 700 bin ile 4 milyon arasında değişiyor. Avrupa ülkelerinin arka bahçelerinde seks kölesi kadın sayısının 120 bin ile 500 bin arasında olduğu tespit edildi. “Ötekileri Görmek” gerçek hayatlardan esinlenerek yazılmış bir kitap olduğu için dikkat çekti. Bence bu tarz eserler insanların hayata bakış açısının değişmesinde etkili oluyor.” dedi.

Whatsapp Image 2024 03 22 At 14.59.35

Irak Türkleri, İranlı, Ruslar ve Afgan kadınlarının hayat hikâyelerinin anlatıldığı “Ötekileri görmek” adlı kitabınız çok dikkatimi çekti. Kadına şiddet olaylarının arttığı bir dönemde bu eser çok kıymetli. Kadına şiddet ve göç olaylarını birleştirdiğiniz kitabınızı nasıl yazmaya başladınız? Neden farklı kültürleri tercih ettiniz?

“Ötekileri Görmek’’ kadın ve göç hikâyeleri adlı kitabım 2020 yılında yayınlandı. Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan kişilerle röportaj yaptıktan sonra hayat hikâyelerini öyküleştirerek bu kitabı hazırladım, 8 tane hikâye mevcut. Sadece ülkemize ait olan bir sorun değil kadına şiddet evrensel bir sorun. Bu yüzden de farklı kültürler, tercih ettim.  Dünyada kadına şiddet özelikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe giderek artmaktadır. Bugün dünyadaki kadın nüfusunun yarısı eşlerinden şiddet görüyor. Adımlar bireysel değil, toplumsal düzeyde atılmalıdır. Şiddetten bahsederken bambaşka insanlardan bahsetmiyoruz, kendimizden de bahsediyoruz aslında. Herkesin birlik olması ve bu amaçla yapılan eylemler üzerinde yeniden düşünmesi gerek. Değişim ve dönüşümden hepimiz sorumluyuz. Yaşadığımız şiddet bireysel olarak yaptığımız yanlış seçimlerin sonucu değil; içinde yaşadığımız ve çoğu kez farkında olmadığımız bir şekilde şiddeti doğuran ve besleyen değerler, düşüncesizlikler, eşitsizlikler rol modelleri ile dolu toplumun sonucu. Şiddete uğramış kadın toplum tarafından yalnızlaştırılması desteklenecek midir yoksa erkeğin haklı güç gösterisi görülüp meşrulaştırılacak mıdır? Kitabımda da yazdığım gibi bakmak etkendir; görmek edilgen. Bakmak soyut; görmek somut düşünmektir. Tenin ardındaki canı fark etmektir. Çevremizde kadına şiddet olayı o kadar çok var ki görüyoruz ama bakmıyoruz.

İçerisindeki hikâyelerin her biri gerçek hayattan alıntı. Farklı coğrafyalardaki kadınların yaşadıkları o acı tabloyu görüyoruz. Peki, araştırma sürecini nasıl yaptınız? Yazarken en çok zorlandığınız hikâye hangisi oldu?

Haberlerde Iraklı bir Türkmen kızın tecavüze uğradığını ve ailesi tarafından reddedildiğini okudum. Ailesinin terk ettiği bu kızcağız tanımadığı bir adama güvenmişti ve bu adam da onu kadın satıcılarına pazarlamıştı. Bu haberden çok etkilendim ve bu konuyu araştırmaya karar verdim. Kitabı yazmadan önce mülteci ve kadına şiddet durumundan bahseden kitapları inceledim ve elliye yakın mülteci ve göçmen ile görüştüm. Kitapta Irak, İran, Rusya ve Afganistan’dan Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmış insanların hikâyeleri bulunmaktadır. Kitapta özellikle farklı kültürlerin bir araya gelmesini sağlamaya çalıştım. Mesela Afgan ile İranlıyı Türkiye’ye geliş yolunda kesiştirdim.

Yazarken en çok zorlandığım bir hikâye yok çünkü hikâyelerin hepsi birbirinden travmatik olayları barındırıyor. Örneğin ilk hikâyemde Iraklı bir hamile kadın Amerikalı askerler tarafından tecavüze uğruyor. Bir diğer hikâyemde Afgan genç 8 yaşındayken babasının katilini öldürüyor. Bir başka hikâyemde çocuklar boğulmaktan kurtuluyor. Bir diğer hikâyemde kardeşini öldüren kocasından kaçmaya çalışan bir kadının başına dönüş yolunda gelmedik kalmıyor. Benzeri birçok yaşanmışlık hikâyelerde mevcut.

Hayatlarını hikâye haline getirdiğiniz şiddet mağduru kadınlara nasıl ulaştınız? Şu an hayatlarını nasıl sürdürüyorlar?

Kadınlara birbirinden farklı yollarla ulaştım. Irak Türkmenlerini arkadaşım tanıyordu. Iraklılar vasıtasıyla hikâyelerden birinin sahibi Afgan gence ulaştım. İranlı kadına gittiğim diş polikliniği vasıtasıyla ulaştım. Ruslara ulaşmakta çok zorlandım. Kendi aralarında oluşturdukları Facebook grupları var Rusların, o gruba üye olarak Ruslarla iletişime geçtim. Şu an hikâyesine tanık olduğum Rus kadın Rize de piyano hocası olarak hayatını sürdürüyor. İranlı kadın ise kocasından hala kaçıyor. Iraklı ve Afganlı kadınlarda düşük maaş ile hayata tutunmaya çalışıyorlar.

Kadın cinayetleri, şiddet, taciz, tecavüz haberlerini sıkça görmeye başladık. Sorun nerden başlıyor?

Sorun çocuklukta başlıyor. Ailesi ya da çevresi tarafından şiddete maruz kalmış olan çocuk şiddeti normalleştiriyor ve zamanla kendisi de şiddet uyguluyor. Belki çok keskin bir görüş olacak ama çocuklarını psikolojik olarak sağlıklı yetiştirmeyen bireyler dünyaya çocuk getirmemeliler.

Ötekileri Görmek

"Kaza Geliyorum Der" adlı kitabınızda var. Bu kitapta ise odak noktanız iş kazaları. İş kazaları hakkındaki öykülerle okurlarınıza ne tür bir bilinç kazandırmayı hedeflediniz? Sizce iş kazalarının ana sebebi nedir?

Bu kitap şu ana kadar gözden kaçırdığımız küçük ve basit bir tedbirle kazalardan, çevremizdeki tehlikelerden nasıl korunacağımızı, kaçınacağımızı okuyucusuna sunuyor. İş kazalarının ana sebebi güvenlik kültürünün ülkemizde yetersiz oluşudur. Özellikle çocuklar ve gençler bu kitabı okursa iş güvenliği bilincini kazanılabilir. Çünkü iş güvenliği kavramı da bir kültürdür ve kültür küçüklükten itibaren kazanılır. Maalesef iş güvenliği için yapılan masraf insanlara külfet geliyor. Hâlbuki bir iş kazası olduğunda can veya sağlık kaybının dışında, ortaya çok yüksek miktarlarda maddi sorumluluklar çıkmaktadır. Önlemek ödemekten daha ucuz ve insanidir.

İş kazaları ile ilgili yazdığınız bu kitapta yer alan hikâyelerden biraz bahseder misiniz?

 Aslında çevreden duyduğumuz, hiç de yabancısı olmadığımız hikâyeler. Kitaptaki ilk hikâye maden kazası. Bir sonraki hikâye inşaatta geçen bir kazayı anlatıyor. En çok ölümlü iş kazaları maalesef madenler de ve inşaatlar da yaşanır. Örneğin 2. Öykünün bir yerinde "Sağlığımız ve kurallarımız işimizden önce gelmeli" ibaresini kullandım. Yani her öyküde mümkün olduğunca okuyan kişilerin yaşanan kazalardan çıkarım yapmasını, ders almasını sağlamaya çalıştım. Diğer bir öyküde mesela dikkatsizlik ve işverenin ihmalkarlığı yüzünden elini pres makinesine kaptıran Eşref beyden bahsettim ve hikayeyi şöyle sonlandırdım. İşverenin suçlu bulunması, tazminatlar ödemesi ve daha birçok durum, ne yazık ki Eşref'in kopan elini geri getirmeye yetmiyordu.

İş sağlığı ve güvenliği sadece işyeri çalışanları için değil, aynı zamanda işverenler için de önemlidir. İş kazalarının önlenmesi için neler yapılabilir?

İş kazalarının önlenmesi için eğitim, risk değerlendirmesi, iş ekipmanlarının düzenli kontrolü ve iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uyulması gibi önlemler alınmalıdır. İşverenlerin ve çalışanların bu konuda birlikte hareket etmeleri, iş kazalarının önlenmesinde önemli bir rol oynar İşverenlerin, işyerindeki çalışanların sağlığı ve güvenliği için gerekli önlemleri alması ve bu konuda yeterli yatırımı yapması gerekmektedir. Ayrıca, iş kazaları meydana geldiği zaman, işverenlerin çalışanlarının sağlık durumları ile ilgilenmeleri ve gereken tedavi sürecini planlamaları önemlidir. İş kazalarının önlenmesinde en önemli adım, çalışanların eğitilmesi ve farkındalığının artırılmasıdır. İşyerlerindeki çalışanların, iş güvenliği konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitimlerinin düzenli olarak yapılması, iş kazalarının en aza indirgenmesinde önemli bir rol oynar. İşyerlerinde yapılan eğitimlerde, iş güvenliği kuralları, iş ekipmanlarının kullanımı, yangın önleme ve müdahale gibi konular ele alınabilir. İşyerlerinde yapılacak işlerin riskleri önceden tespit edilerek, gerekli önlemlerin alınması iş kazalarının önlenmesinde oldukça etkilidir. İşyerlerinde risk değerlendirmesi yaparak, olası risklerin önceden tespit edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması, iş kazalarının önlenmesinde büyük bir rol oynar. İşyerlerindeki tüm çalışanların da bu riskler hakkında bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Muhabir: Sibel Yazıcı